Tebernüş Kireççi'ye SORU SOR

Yöresel mimari

Köy ve kasaba gibi kırsal kesimlerde görülen mimari biçimi. Yöresel mimari, binaların bölgenin geçim-üretim kaynağı olan maddelerle inşa edilen ve geleneksel motiflerle inşa edilmesidir. TOKİ, son dönemde evini yıktırıp ‘yöresel mimari’ ile yaptırılmasını isteyenlere 10 bin TL teşvik vereceğini açıkladı.



Yöresel mimari

 


Yöresel mimari desteğinden kimler faydalanabilecek?


Köylerde yöresel mimari geleneğini canlandırmak için verilen 10 bin liralık teşvikten artık şehirler de yararlanacak. Evini yıktırıp yöresel tarzda yaptıranlar para alabilecek Yöresel mimariye teşvik uygulaması şehirlerde de devreye girdi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı evini yıktırıp, yöresel tarzda yeniden yaptıranlara 10 bin lira teşvik verecek. Bölgenin yöresel mimarisiyle ilgili bilgiler her ilde bakanlık merkezlerinden öğrenilebilecek. Bakanlık, öncelikle her bölgenin geçmişten gelen kültürü ve iklimine uygun konut tiplerini belirleyecek. Daha sonra bölgelere özel belirlenen projeleri vatandaşlara sunacak. 


Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar kırsal alanlardaki kaçak, denetimsiz yapılaşma ve modem malzemelerin bilinçsiz kullanımı nedeniyle Türkiye'nin her ilinde farklı zenginlikler barındıran kırsal yapıların tehlike altında olduğunu söyledi. Yöresel mimari zenginliklerin ön plana çıkması için çalışmaları hızlandırdıklerını aktaran Bakan Bayraktar, "Projelerde, yöre halkının ihtiyaçları, yaşam koşulları, alışkanlıkları göz önünde bulundurularak, yöresel yapım geleneğine uygun daha güvenli, sağlıklı yapılar oluşturulmaya çalışılacak" dedi. Dönüşüm kapsamında bugüne kadar 44 bin 344 bina riskli ilan edildi. Kentsel dönüşüm yasası kapsamında Bakanlar Kurulu kararıyla ilan edilen alanlarda bulunan 357 bin bağımsız birim de teşvikten faydalanabilecek. 



Vatandaş kaç tip yöresel mimari örneği arasında seçim yapacak? 


22 Ekim 2013 tarihli Bugün Gazetesi’nde Emine Açar imzasıyla yayınlanan habere göre; köylerde yöresel mimariyle ev yapanlar, aynı teşvikten yararlanabilecek. Karadeniz'de konuyla ilgili çalışmaları bitiren bakanlık, diğer bölgelerdeki çalışmalarına da devam ediyor. Her bölge için en az 12 tip proje hazırlanacak. Vatandaşlar, bu projelerden istediğini seçebilecek. Türkiye genelinde 7 bölgenin yöresel mimarisi hazırlanacak. 


Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ) 65 projede 25 bin 836 konutun yöresel mimariye uygun planlandığını açıklamıştı. TOKİ Başkanı Ahmet Haluk Karabel geleneksel Türk mimarisinin ve kültürünün korunması, yöresel mimarinin geliştirilmesi için inşa ettikleri binaların cephelerinde yeni tasarımlar yapıldığını aktardı. 



TOKİ’den yapılan yöresel mimari açıklamaları nelerdir? 


TOKİ’den yoksula hem geniş hem de yöresel mimaride konut


Toplu Konut İdaresi Başkanlığı, yoksul grubundakiler için bugüne kadar 45-55 metrekare olarak inşa ettiği 1 artı 1 konutları, artık 2 artı 1 konseptiyle inşa edecek. 


Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ), yoksul grubundakiler için bugüne kadar 45-55 metrekare olarak inşa ettiği 1 artı 1 konutları, artık 2 artı 1 konseptiyle üretecek. Safranbolu’da inşa edilecek yoksul konutları 2 artı 1 niteliğinin yanı sıra, yöresel mimariye de uygun planlandı. TOKİ Başkanı Ahmet Haluk Karabel, “Bazı ailelerimiz fazla nüfusa sahip. Ayrıca kız ve erkek çocukları var. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile de yaptığımız görüşmeler çerçevesinde 2 artı 1 şeklinde yoksul konutları üretmeye başladık.” dedi. 


TOKİ Başkanı Ahmet Haluk Karabel, İdarenin yeni konsepte inşa edeceği yoksul konutlarını tanıttı. 2 artı 1 şeklinde inşa edilecek yoksul konutlarının örneği Karabük’ün Safranbolu ilçesinde, yöresel mimari örneğine de uygun inşa edilecek. 



TOKİ Başkanı Ahmet Haluk Karabel, “TOKİ yöresel mimariye uygun projeler üretecek"


Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ) Başkanı Ahmet Haluk Karabel, İdare bünyesinde oluşturulan Tasarım Birimi ile artık Türkiye genelinde daha görsel, Osmanlı-Selçuklu mimarisine, yöresel mimari örneklerine uygun projeler üreteceklerini açıkladı. 


Karabel, konut ve sosyal donatı inşaatlarında, bölgenin yapı malzemelerini de kullanarak yöresel mimari çerçevesinde yapmaya çalışacaklarını bildirdi. TOKİ Başkanı, ''TOKİ, 2013 yılını yeni değişen imajıyla karşılayacak. Konutlarda, 2013 yılı itibarıyla artık özellikle ön cephelerde farklılık görmeye başlayacaksınız.” diye konuştu. 


TOKİ Başkanı Ahmet Haluk Karabel, İdarenin önümüzdeki dönemde inşa edeceği konutların mimarisi bilgi verdi. TOKİ konutlarının tek tip olması konusundaki eleştirilere dikkat çeken Karabel, eleştirileri dikkate alarak, 

TOKİ'nin gerçekleştirdiği işleri daha iyi seviyeye taşımayı amaçladıklarını söyledi. 



Yöresel mimari ön planda olacak 


Konut üretiminde bugüne kadar konuşulagelen çalışmaların dışına çıkmayı amaçladıklarına değinen TOKİ Başkanı Karabel, İdare bünyesinde Tasarım Birimi oluşturulduğunu söyledi. Karabel, “Bu birimle, artık Türkiye genelinde daha görsel, Osmanlı Selçuklu mimarisine, yöresel mimari örneklerine uygun projeler üreteceğiz. Yani bundan sonra TOKİ konutları yöresel mimariye uygun olacak.” diye konuştu. 



Bölgenin yapı malzemeleri de kullanılacak 


TOKİ Başkanı, yöresel mimari projelerine Gaziantep, Nevşehir, Erzincan, Düzce, Mardin, Kütahya gibi illerden başladıklarını ifade ederek, bu projelerin 1.5-2 yılda tamamlanacağını açıkladı. Bundan sonra bütün konutlar ve sosyal donatıları, bölgenin yapı malzemelerini de kullanarak yöresel mimari çerçevesinde yapmaya çalışacaklarını ifade eden Karabel, bunu hem içeriden Tasarım Birimi ile hem de dışarıdan hizmet alımıyla gerçekleştireceklerini belirtti. 


Yerel mimari dendiğinde akla Safranbolu, Göynük, Kemaliye gibi yerlerin geldiğini ifade eden TOKİ Başkanı Karabel, 1950-60'lardan sonra yöresel mimari özelliklerinin, çarpık yapılaşmayla birlikte heba edilmeye başlandığını anlattı. Bugün yöresel mimari örneklerinin Türkiye'nin belli bölgelerinde, çok az sayıda görülebildiğini dile getiren Ahmet Haluk Karabel, “Ancak görsel olarak bunlara uygun binalar ürettirdiğimizde, ülkemiz yine kendi yöresel ve kültürel mimarisine uygun yapılaşmaya başlayacaktır.” diye konuştu. 



Zemine göre konut 


TOKİ binalarının yüksek katlı olmasına dair eleştirilere ilişkin de Ahmet Haluk Karabel, ''Newyork, Hong Kong gibi büyükşehirlerde, metropollerde bütün binalar yüksek. Konu sadece yükseklik, tekdüzelik değil, o bölgede olması gereken dizayn neyi gerektiriyorsa onu yapmaktır. Yani kültürel bir çevrede konut üretimi yapıyorsanız, onları baskılamayacak şekilde, fazla yüksek olmayan, bölgesel şehircilik anlayışı çerçevesinde çalışmalar yürütülür. Deprem bölgesiyse sadece görsel olarak değil, zemine de bakarak buradaki konutların yüksekliğini ya da alçaklığını tayin etmeniz gerekiyor. Mesela 'birinci derece deprem bölgesi, konutların hepsi üç, beş katlı olsun.' Böyle birşey de yok. Örneğin toprak olan kısımda ayrı, kayalık kısımda ayrı yükseklikte bina yapılması gerekir. Kayalık kısımda hızlı titreşim olur, bu durumda yüksek katlı binaya birşey olmaz, alçak katlı bina yıkılır. Ancak gevşek zeminde sıvılaşma olacağından ve yavaş salınım gerçekleşeceğinden, oralarda da yüksek katlı bina yapmamak gerekir. Bunu genel anlama taşıdığımız zaman ovalık bölgelerde alçak, daha kayalık bölgeler ve yamaçlarda yüksek katlı binalar yapılmasının daha uygun olacağı kanaatindeyim.'' dedi. 


Karabel, ''Kültürel bir yapılaşma çerçevesinde yeni imalat yapıldığında ise yükseklik olarak onları aşmamanız, onlardan aykırı bir yapılaşmaya gitmemeniz gerekiyor. Bundan sonra buna dikkat edeceğiz. Bu konuda mimarlar odası olsun, şehir plancıları olsun, bu kuruluşlardan bilgilerini, katkılarını, yardımlarını, eleştirilerini bekliyoruz. Bunları hep beraber değerlendirebiliriz'' diye konuştu. 



''TOKİ, 2013'ü değişen imajıyla karşılayacak'' 


TOKİ'nin 2013 yılını yeni, değişen imajıyla karşılayacağını belirten Karabel, “Sadece TOKİ değil, hepimiz kendimizi sürekli yenilemek, geliştirmek, fikirlerimizi eleştirilere daha açık hale getirmek durumundayız. TOKİ olarak elimizden geleni yapmaya gayret ediyoruz.” dedi. Karabel, İdarenin çalışmalarının tamamını vatandaş için yaptığını vurgulayarak, “Halkımızın her türlü eleştirisine, talebine her zaman açığız. Gerekirse bir şekilde halkımızın istekleriyle bireysel olarak da ilgilenmeye her zaman açığız.” şeklinde konuştu. 


Tasarım Birimi ile birlikte binaların tamamını yeni bir dizaynla üretmeyi planladıklarını anlatan Karabel, bundan sonraki süreçte TOKİ konutlarının, görselliğe, yöresel mimariye uygun örneklerini sergileyeceklerini kaydetti. Karabel, ''TOKİ konutlarında, 2013 yılı itibarıyla artık özellikle ön cephelerde farklılık görmeye başlayacaksınız'' diye konuştu.



Yöre mimarisi nedir? 


Mimdap.org’da 23 Temmuz 2010 tarihinde Aydın Germen imzasıyla yayınlanan makale şöyle; 


Yöre Mimarisi


(Açıklama: Bu yazı Mimarlık dergisinin Mayıs 1974 sayısında yayınlanmıştı. Yazı, o zamana dek halk mimarisi vs olarak adlandırılan yapı işlerini yeniden tanımladı. Konuya ilginin artmasında büyük katkısı olsa gerek. Tartıştığı konular bugün de canlı. Bazı bölümleri kuram niteliği taşıyor. )


Alışılmış mimarlık kurumları içine giren ve girmeyen yapı tarzları şeklinde bir ayrım süregelmektedir. Bu ayrım belki toplum veya yöneticileri tarafından değil, daha çok mimarlık mesleği içinde yapılmaktadır. Her meslekten kendi konusunda üstün görgü, birikim, yöntem, sezgi ve ötesini bekliyoruz. Böyle olsa mimarlık meslek kurumları içine giremeyen yapıların belirgin eksiklikleri olmak gerekir. Oysa, Rudofsky’nin de ortaya attığı gibi meslekler sezgi ile değil iş ve ticaret ile ilgili topluluklardır.


Burada başka ayırımlar deneyeceğiz. İlk olarak konu çok kaba çizgilerle ortaya konulabilir. Mimarlık mesleğinin ana akımları çok çeşitli şekillerde tanımlanabilir, fakat biz burada “büyük” mimariyi merkezleşmiş devletlere bağlayalım. Böyle ülkeler çapında yapı tarzları bölge ve yörelerden de alınarak bazı standartlara yöneltilmiş, simge değerleri de verilerek ülke çapına yaydırılmış, bunların birçoğu da kıta çapı veya kıtalararası yayılmaya kadar varmıştır. Bu gelenekler mimarlık okullarında veya başka şekillerde sürdürülebilir.


Yirminci yüzyılın en kaba çizgileri olarak ise büyük bürokratik örgütler mimarlığı, “yeni-yoğunluk” mimarlığı (eski şehirlerde de yüzey ölçüsü olarak çok yüksek yoğunlukların olduğu unutulmazsa), ve toplu inşaat mimarlığı düşünülebilir.


Yukarıdaki iki çeşidin dışında kalan yapı gelenekleri var, ve konumuz bunlar. Bu geleneklerin birçok benzer tarafları var. Fakat bunlar hep birlikte adlandırılacak kadar yakınlık gösteriyorlar mı? Bir arada değerlendirilmeleri şimdilik şu açıdan yararlı olur: alışılmış kurumların dışında ne değerler bulunduğu saptanabilir. Uzun sürede ise hepsine tek isim vermek bu yapı geleneklerini ancak “arta kalan” (residuel) yöntemi ile değerlendirmek olur. Bu ise “ikinci – sınıf gelenek” tutumunu sürdürmektir. Oysa bu yapı geleneklerinin ikinci sınıf değil başlıca sağlam yöntem olduğunu önermek için hem elimizde yeterli bilgi var, hem de son yüzyıllar batı geleneklerinin evrensel yöntemler olmadığını gittikçe öğreniyoruz ve tarihteki kovukları içine daha ayrıntılı olarak oturtabiliyoruz. Dışarıda kalan gelenekleri geçici olarak yöreler mimarisi veya “vernacular” şeklinde adlandıralım. İlginç sayılan örnekler geçmişten kalma. Fakat günümüzde varlıkları sürüyor. Canlılıkları ise şüpheli. Buna karşılık, günün en canlı konuları olan gecekondulara, deneme mimarlığına veya devingen konutlara yakından bağlanabilmektedirler.


Yöre geleneklerinden birçoğunun kalan şekilleri ile bundan sonra ne kadar yararlı olabileceğini bilmiyoruz. Fakat bunlar üstündeki yanılmalardan temizlenmesi gereken birincisi bunların donmuş çözümler olduğu varsayımıdır. Bunlar günümüzde de gelişmeler göstermektedir. Böylece herhangi bir anda unsur ve tutum katkısı yapabilirler. Ayrıca, bu geleneklerin günümüzdeki önemini belirtmek için iki nokta daha sayılabilir.


Birincisi, Rudofsky’nin önerdiği gibi yirminci yüzyıl mimarlığının büyük buluşları olarak bellediğimiz yöntemlerin hemen hepsi yöre mimarilerinde daha evvel uygulama görmüştür. Asya ve Afrikalı okumuşların hepsinde çağdaş batı gelişmeleri üstünde tüm ters bilgiler vardır, konu sanatlar ve mimarlık olduğu takdirde büsbütün. Batılı araştırıcıların bir kısmı gerçeği ortaya koymak için ellerinden geleni yapıyorlar. Münih’te 1972′de Dünya Kültürleri ve Çağdaş Sanat sergisi elli ve daha fazla yıllık batı gelişmelerinden bilinenler dışında da pek çoğunun Asya ve Afrika’dan esinlenme bile değil açık seçik kopya olduğunu açıkça ortaya koymakta idi. Musiki’de ise durum gün geçtikçe aydınlanmakta. Yapı gelenekleri araştırma ve yayınlarımızı artırdıkça mimarlıkta da durumun aynı olduğunu göreceğiz.


İkincisi, içinde bulunduğumuz yıl. Son on yılda dünya toplumları birkaç merpen tırmandılar ve önemli bir kılıf değişmesi oldu. Bu yıldan itibaren bunlardan bir kısmının sonucu alınacak. Daha da önemlisi, önümüzdeki yıllar içinde kaynakların kullanılışı üstünde, Protestan Rasyonalizmi ve Rönesans düşüncelerinin terk edilmesi konularında kararlar alınacak. Bugünkü sorunlarımızın çoğu ise gitgide bir şehirler sorunu olarak beliriyor. Yöre mimarilerinin bazı durumlarda dosdoğru çözüm vermeleri, diğer durumlarda ise tutum ve yöntem sağlaması ve bu ikinci-sınıf geleneğin ana kurumların üstüne çıkması mümkün.


Yöre mimarilerinin bazı yaygın nitelikleri belirlenebilir (terimler ise Açıklamalar bölümündedir). Formel olmayan, ve sınıflandırılmamış yapı geleneği olduğu ileri sürülebilir (R.-giriş bölümü). İlk tanım daha çok Çin veya Batı Avrupa geleneğindeki formelleşme derecesini anlamakta işe yarayacaktır. Sınıflandırılmamış olması ise yöre mimarilerinin canlılığım ortaya koyabilir. Rudofsky ayrıca “komünal” bir nitelik görmekte (topluluk mimarlığı). Fakat, bu son noktayı uzmanlığa dayanmayan bir süreç şeklinde yorumlamak yerinde bir gözlem değil kanısındayım.


Gördüğüm örneklerin çoğu tek bina değil, şehir mimarisi olduğu izlenimi bırakmaktadır Ayrıca bu gelenekte konum seçimi ustaca ve ince hesaplıdır (Rudofsky’de bu nokta çok iyi belgelenmiş durumda). Şehir arazisi, dağınık mülkiyet ve mekân boşlukları çağdaş şehirlere kıyasla çok daha ustaca ve verimli olarak kullanılmaktadır. Birimler arası benzerlik ve görünürde büyük bir disipline rağmen yapı tipi, kullanış ve mekân tanımlarının çağdaş şehirlere kıyasla çok daha az kısıtlanmış ve daha geniş bir seçim serbestliği içinde olduğu kanısındayım.


Bunlara karşılık bazı tanımlar yersizdir. “Arta kalan” nitelikler veya gelenekler açısından sınıflandırmak bir şey öğretmez, ve temel nitelikleri görmemize engel olur. Bu yapıları yapan adamların uzman olmadığını ileri sürmek doğru olmasa gerektir.


Herhangi başka bir ölçütün de bu “iki mimari’ arasında açık seçik sınır çizebilmesi olanağı yok. Sürmene ve Kastamonu yapılarını, Kütahya evlerini, Lhasa’daki Potala’yı sınırın hangi tarafına koymak gerektiği açık olmadığı gibi, aynı şey Hacı Bektaş Külliyesi, Beauvais katedrali, hatta Boğaziçi yalıları, Divriği Ulu Camii, Katsura sarayı için de söylenebilir. Aradaki fark daha çok bir kısmının incelenme ve hayran olunma süreci içine girdiği, diğer kısmının ise henüz girmemiş bulunduğudur.


Yöre mimarilerinden birçoğunun uzun bir sürede yüksek “mükemmelleşme” düzeylerine vardığı, buna karşılık 10, 30 veya 400 yıllık moda dönemlerinden geçmediği düşünülebilir. Değişim ise bu geleneklerin çoğunda yavaş veya çabuk şekillerde olmaktadır. Tarım üretimi, bitki örtüsü, toprak verimi ve aşınması, yer değiştirmeleri, yoğunluk, tüketim usulleri, dağıtım ve bölüşüm sistemleri, baskı ve sömürme yöntemlerinde ufak değişiklikler bile yapı tarzında gelişmelere kolaylıkla yol açabilmektedir.


Yöre mimarisinde kasaba veya yapı formlarını “iç kurallara”, gizli ve soyut sistemlere bağlayan inceleme sayısı azdır (O. -13). Gizli ve soyut düzenleme kurallarının yöre mimarisinde önemli olduğuna biz de katılalım. Yalnız, son yıllarda functionalism’e karşı çıkar görünen ve kendi de oldukça functionalist olan structuralist yaklaşımlar, ve semiotik değerlendirmeler de içinde bulunduğumuz yıllarda abartılma tehlikesi getiriyorlar. Birkaç yıl evveline kadar simgeleri görmezlikten gelen toplum bilimleri 1970′lerde de belki fazla simge analizi yapacak. Bütün bu koşullar içinde, yöre mimarisi üretim çeşitleri ve algılama düzenletince ne kadar etkileniyorsa, yaşamın bütün yönlerini de o kadar etkileyebiliyor. Diğer taraftan, sanayileşmemiş ülkelerin kasaba ve köylerinde bu konunun sanayileşmiş ülkeler için söylenen “ilk biz yapılarımızı şekillendiririz, sonra da onlar bizi” kuralından bazı farklarla ele alınması gerekebilir.


Günümüzde doğa bilimlerinde ve sanatta mekanik, Descartes’çı ve Newton’cu mekân ve zaman anlayışı çoktan çökmüştür. Özellikle sürekli ve mutlak uzay anlayışı artık temelde oturmamaktadır. Buna karşılık bu mekanik dünya toplum bilimlerinde ve şehir incelemelerinde süregitmektedir. Yöre mimarileri evreni, “çağdaş” şehirlere karşıt olarak bize mekanik ve sürekli – mutlak olmayan bir anlayışı yansıtmaktadır.


Amerikan yazarları çağdaş şehrin artan seçimler ve algılamalar verdiğim söylüyorlar. Biz kısıtlamaların daha çok olduğu kanısındayız. “Yöre mimarisi” ile kurulan şehir ve kasabalarda şehir formunun “görme yolu ile bilgi iletişimi” daha yüksek olabilir (Levin, O. -145). Şehir mekânlarının kullanılışındaki diziler günlük yaşayışta çok önemlidir (Rutter, O. -163). Bir kasabanın bütün konut “demetlerinde” akşamüstü aynı anda fufu’lar dövülebilmekte ve ses her tarafta işitilmektedir (Rutter, O. -161).


İnsanı ve topluluğu çok ezebilecek çevre şartlarında insanın doğa üstündeki kontrolünün artması ve insan yapısı çevrenin ağır basması “sevindirici” olabilir. Kontrol artışını bu yüzden beğenegeliyoruz. Yalnız, bu yaklaşım en az iki önemli noktayı dışarıda bırakmakta. Bir, doğaya egemenlik olarak gösterilen teknolojik gelişmeler aslında insanın insan üstündeki kontrolünü artırıyor. İki, çağdaş şehir tipi çok zaman hiç de ezici bir çevre içinde gelişmemekte, tersine doğanın fazla kontrolü gerekmeyen durumlarda aşırı kontrol getirmekte, bu arada da hem çok “uygun” doğa koşullarım silip ortadan kaldırmakta, hem de insan yapısı çevre olarak çok ezici süreçler yaratmaktadır. Yöre mimarisi bu süreçlere karşıt birçok örnek ve çevre sağlayabilmektedir.


Barok şehrinin, çağdaş şehrin getirdiği düzen daha çok arazi kullanışı ve büyümeyi kolaylıkla kontrol etmeğe ayarlanmış düzen olarak düşünülebilir. Yakın geçmişe kadar grek şehri de bunların kökeni sayılıyor ve hep bir arada usçuluğu temsil etmiş oluyorlardı. Şimdi ise bu kolay usullerin bile hiçbir şeyi kontrol edebildiği yok.


Yöre mimarileri yalnız kasaba mekânının zengin ve çok taraflı kullanışını vermiyor, aynı zamanda ve özellikle göçebelerde günlük eşyanın çeşitli kullanılışı ile ayarlı oluyor. Anlamsız ve boşuna tüketim tipleri ile hesaplaşma 1970′lerden sonra baştan savılamayacaktır.


Yöre mimarisinden etkilenen kimseler herhalde çok zaman bu insan yapısı çevrenin büyük bir çabayı ve bu çabanın eriştiği “mükemmel” sonucu yansıttığım düşünmektedirler (Cezayir’de Mzab vadisi için bk. Etherton, O.-183).


Batılı toplumlara kıyasla Asya’da planlamanın ne kadar uzun vadeli olabileceğine batılı yazarlar pek çok değinmişlerdir. Geleneksel konutlarda tek bir aile evi için gereken taşın toplanması üç yıl sürebilmektedir (O. -112). (Göreme’de) de kayalıklara oyulan konutların gerektirdiği işgünü sayısı uzun bir süreye yayılabilmektedir. Bu çeşit planlama tipleri bazen anamal-yoğun olmayan veya üretimi para desteklemesinden çok emeğe dayandıran amaçlar için kullanılabilir.


Zaman başka açılardan da önemlidir. Bilindiği gibi son yirmi yıldır özellikle kerpiç kullanan bölgelerde konut üretimi için basit “blok-yapma” makineleri önerilmekte ve kullanılmaktadır. Bunlar Ghana’da tutunamamıştır, çünkü yapı sahibi evini geleneksel düzende ayarlayabilmekte, fakat makinelerin gerektirdiği örgütleme için zamanı yetmemektedir (Rutter, O. -167).


Bu makineler Türkiye’de de hiç tutulmadı, fakat ve zaten yaygın bir program haline getirilemedi. Bu makinelerin yöre mimarileri ile bağdaşıp bağdaşmayacağı da ayrıca tartışmaya açıktır.



Önerilen Bağlantılar : TOKİ indirim 2016