Tebernüş Kireççi'ye SORU SOR

Tabiat Kanunu Tasarısı

Komisyonlardan geçti, genel kuruldan çıkması an meselesi olan; Gezi Parkı olaylarından sonra şiddetle tepki görmesi beklenen tasarıdır.




Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı nedir?


Bu kanun son olarak  2012’de TBMM Çevre Komisyonu’nca kabul edilerek 13 Mart 2013’te TBMM’ye sunuldu.  Kanunun amacı ise şu şekilde açıklandı:


"Ülkemizin kara, kıyı, sucul ve deniz alanlarındaki ulusal ve uluslararası öneme sahip tabii değerlerin, biyolojik çeşitliliğin ve peyzajın muhafazası ile koruma kullanma dengesi gözetilerek sürdürülebilirliğine ilişkin usul ve esasların belirlenmesidir."



Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu nasıl ortaya çıktı?



Meclis’e sunulan tasarıda Tabiat ve Biyolojik Çeşitlilik Kanunu’nun ortaya çıkış sebebi şu şekilde açıklanmıştır:


“Türkiye’de tabiatın ve biyolojik çeşitliliğin korunması amacına hizmet eden çok sayıda hukuki ve idari düzenleme bulunmakta, bu durumda biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilir korunması ve kullanımı konusunda karmaşaya sebep olmakta ve kapsamlı mevzuatın uygulanmasından sorumlu kurum ve kuruluşlar arasında yönetim boşluğu ve çakışması ortaya çıkarmaktadır. Çok yönlü kurumsal yapı birçok koruma alanında yaşayan farklı koruma statülerinin birbiriyle uyumlaştırılması gereğini doğurmakta, aynı zamanda bir birini tekrar eden ve birbiriyle çatışan muhtemel uygulamaların önlenmesini de gerektirmektedir.


Ayrıca, Türkiye'deki ekolojik ve biyolojik çeşitliliğin çoğu kez tarihi çevre değerleriyle üst üste çakışması alan ve tür koruma uygulamalarında aynı mekanda birden çok kuruluşun yetkili olması, sorunu daha da artırmaktadır. Halihazırda yaşanmakta olan bu problemlerin giderilebilmesi bakımından yeni ve daha anlaşılır bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur.”





Bu çalışmalar ne zaman başladı?



Avrupa Birliği’ne Uyum Yasası çerçevesi kapsamında birtakım düzenlemeler yapılması gerekmekte olup, 2005 yılından bu yana Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği korumaya yönelik çalışmalar başladı. 


Buna göre; 2003 yılında STK’ların da görüşü alınarak, Küresel Çevre Fonu (GEF) destekli Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal Kaynak Yönetimi Projesi kapsamında ilk tasarı sunuldu. İkinci tasarı ise 25 Ekim 2010 yılında Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından TBMM’ye gönderildi.


Aralık 2010-Mart 2010 tarihleri arasında da TBMM Çevre Komisyonu ve Alt Komisyon tasarıyı görüşerek, 6 Mart 2011’de TBMM Çevre Komisyonu tarafından kabul edilmesi ile üçüncü tasarı oluşturuldu.


Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından 17 Mayıs 2012 tarihinde düzenlenen dördüncü tasarı sonrasında, Mayıs-Haziran 2012 tarihleri arasında da TBMM Çevre Komisyonu tasarıyı görüştü ve 18 Haziran 2012 tarihinde TBMM Çevre Komisyonu tarafından kabul edildi.



Bu kanunda yapılmak istenen düzenlemeler nedir?



Doğa koruma mevzuatındaki eksiklikler, doğa ve biyolojik çeşitliliğin unsurlarını içeren türler, habitatlar, genetik kaynakların korunması konusunda çerçeve bir kanunun çıkarılması ihtiyacı gidermek isteniyor. Ayrıca pek çok koruma alanı; çarpık şehirleşme, tarım, turizm, maden ve sanayi gibi tehdit edici insan faaliyetlerinden arındırılması da bu tasarıyla sağlanması amaçlanıyor. Buna göre; tasarıda yer alan ve koruma altına alınması istenen yerler hakkında birtakım eksikliklerin düzenlenmesi gerekiyor.



Avrupa Birliği’nin görüşü nedir?



2010 yılı İlerleme Raporu’nda Avrupa Birliği, tasarı ile ilgili şu açıklamalarda bulundu:


"Doğa koruma konusunda herhangi bir ilerleme kaydedilmedi. Doğa koruma ve biyolojik çeşitlilikle ilgili Meclis’e sunulan taslak yasa, özellikle Türkiye’nin Natura 2000 ağına katılabilecek birçok alanın mevcut koruma statüsünü ortadan kaldırması bakımından endişeler yaratıyor."


2012 yılında Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda şu eksikliklerden bahsetti:


"Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin kabulüyle birlikte, doğa koruması konusunda sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. Doğa koruması ile ilgili çerçeve mevzuat ve ulusal biyo-çeşitlilik stratejisi ile eylem planı henüz kabul edilmemiştir. Potansiyel Natura 2000 alanları henüz belirlenmemiştir. Büyük ölçekli su ve enerji altyapısının tesis edilmesinin, bu alanlar üzerinde yaratacağı olası olumsuz etkiler önemli bir sorun olarak mevcudiyetini sürdürmektedir. Bozuk orman alanlarının özelleştirilmesi hakkındaki kanun, Türkiye’deki orman habitatlarının azalacağı yönünde endişelere sebep olmaktadır."



Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu



Tabiat Kanunu’na kimler karşı çıkıyor?



TEMA, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi, Türk Tabipleri Birliği, Greenpeace, ODTÜ, Doğa Derneği, Change gibi kurumlar kanuna karşı çıkıyor. Karşı çıkma sebepleri ise doğayı korumaya değil, kullanmaya yönelik ifadeler kullandığı ile ilgili.



Tabiat Kanunu İzleme Girişimi nedir?



Tabiat Kanunu İzleme Girişimi; 2010 yılında birçok sivil toplum kuruluşunun bir araya gelmesi ile kuruldu. Tabiat Kanunu’na karşı olan bu oluşum hedeflerini şu şekilde açıkladı:


Ülkemizde biyolojik çeşitliliğin ve doğanın korunması için kurumsal ve yasal çerçeve hazırlamak.

Doğa ve biyolojik çeşitliliğin dağınık halde bulunan mevzuatını tek bir yasa çerçevesinde toplamak.

Türkiye’nin uluslararası süreçte taraf olduğu sözleşmeleri ve Avrupa Birliği uyum sürecinde yüklendiği taahhütleri yerine getirmesi ve hayata geçirmesi için gerekli yasal temeli oluşturmak.



Tabiat Kanunu İzleme Girişimine kimler destek veriyor?



Adana Gençlik Birliği Derneği- Akyaka Kent Konseyi-Asin ve Mandalya Körfezlerini Koruma Platformu- Bartın Çevre Meclisi- Bodrum Mavi Yol Girişimi- Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneği- Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği- Buldan Doğal Hayatı ve Kültürünü Koruma Derneği- Çevre Ekoloji ve Yaban Yaşamı Destekleme Derneği- Çevre Hukuku Derneği- Çevre ve Kültürel Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKÜL)-Çiğ Süt Üreticileri ve Süt ve Süt Ürünleri Tüketicileri Grubu- Datça Çevre ve Turizm Derneği- Demokratik Eğitimciler Sendikası- Deveciuşağı Çevre Koruma ve Kalkınma Derneği- Doğa Araştırmaları Derneği- Doğa Derneği- Doğa Koruma Merkezi- Doğa Koruma Vakfı-Doğa ve Çevre Vakfı-Doğa ve Çevre Derneği- Doğa ve Çevre Dostu Amatör Oltacılar Derneği-Doğa ve Yaban Hayatı Koruma Derneği- Doğal ve Tarihi Değerleri Koruma Derneği- Doğal Yaşam Derneği-Doğal Yaşamı Koruma Vakfı-Edirne Doğa Sporları Kulübü Derneği- Ege Derneği-Ege Orman Vakfı- Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği-Ekolojik Yaşam Derneği- Ekolojik Yaşam Girişimcileri ve Gönüllüleri Derneği (EKOLOG)- Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği- Emanetçiler Derneği-Eskişehir Çevre Derneği- Gökova Akyakayı Sevenler Derneği- Greenpeace Akdeniz-GÜMÇED Edremit Körfez Şubesi-Gürsel Tonbul Çiftlik İşletmesi- Halk Kültür Sanat ve Eğitim Derneği- Hayvan Hakları Federasyonu-Hayvanların Yaşam Haklarını Koruma Derneği-İklim İçin Gençlik Girişimi-KADOS- Kadıköyü Bilim Kültür ve Sanat Dostları Derneği-Karadeniz Doğa Koruma Federasyonu- Karadeniz Yazarlar Birliği Derneği- Kirazlı Ekolojik Yaşam Derneği-Kolaylaştırıcı Dernek-KuzeyDoğa Derneği- Küre Dağları Ekoturizm Derneği- Küre Dağları Ekoturizm Geliştirme Kooperatifi (KEKOOP)- Küresel Denge Derneği- Mezopotamya Doğa Platformu- Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi-Nilüfer Kent Konseyi- ODTÜ Kuş Gözlem Topluluğu- Osmaniye Çevre Platformu-Proje Evi-Rize Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği- Slow Food Fikir Sahibi Damaklar Hareketi- Slow Food Ankara Birliği- Slow Food Yağmur Böreği Birliği- Sualtı Araştırmaları Derneği- Sürdürülebilir Kırsal ve Kentsel Kalkınma Derneği- Tarımsal Kalkınma Derneği- TMMOB Çevre Mühendisleri Odası- Toplum Sağlığı Araştırma ve Geliştirme Merkezi Derneği- Toprak Ana Platformu- Tüketiciyi ve İklimi Koruma Derneği (Tüvik-Der)- Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu- Türkiye Çevre Platformu (TÜRÇEP)- TEMA Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı- Türkiye Ormancılar Derneği- Türkiye Ormancılık Kooperatifleri Merkez Birliği- Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD)- 350 Ankara- Validebağ Gönüllüleri Derneği- Warriors of the World (WOFTHEW)-WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı)- Yağcılar ve Demircili Köyleri Çevre Derneği (YADEM)-Yaşam Alanlarını Koruma ve Yaşatma Derneği- Yenişehir Çevre Hareketi- Yeşil Artvin Derneği- Yuva Derneği.



Tabiat Kanunu İzleme Girişimi, kanuna neden karşı çıkıyor?



Tabiat Kanunu İzleme Girişimi’nin Tabiat Kanunu’na karşı çıkma sebebini, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Levent Kurnaz şu şekilde açıkladı:


- “Koruma” vurgusu zayıf ve yetersiz, “kullanma”ya yönelik düzenlemeler ağırlıklı,

- Kritik hükümler gelecekte hazırlanacak yönetmeliklere bırakılıyor.

- Doğal sit alanları yok ediliyor.

- Koruma altındaki bir avuç yer, gelecekte durumlarına göre tekrar değerlendirilip karar verilme yetkisinin önünü açıyor.

- Tasarıda “üstün kamu yararı” muğlâk ve suiistimallere açık.

- Halk yapılacak düzenlemeler için bilgilendirilecek ancak söz sahibi olmasının önü kapalı.

- Koruma altındaki alanlar hakkında “yetki devri” ile yeterli bilgi sahibi olmayan, konunun uzmanları dışında kurumlara hak verilebilecek.

- Tahrip olan yerlerin kamulaştırılmasıyla, doğa katliamı meşrulaştırılacak.

- Doğal alanlar, “turizm teşviki” ile yasal zeminde ranta hizmet edecek.

- “Milli Parklar Hükmü yürürlükten kaldırılmıştır” denilerek, HES’lere karşı açılan davaların dayanak noktası kaldırılacak.


Tabiat Kanunu hakkında siyasi partilerin yorumları ne oldu?



CHP’li milletvekilleri Serdar Soydan, Şafak Pavey ve Mehmet Hilal Kaplan'ın ortak açıklaması şöyle;


“Bizler, CHP olarak gelecek nesillere yaşanılabilir bir ülke bırakmak istiyoruz. Bu nedenle, tabiatı, doğayı, çevreyi, yaşam alanlarımızı, hükümetin hazırladığı Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu‘ndan korumak zorundayız.”


Akif Hamzaçebi: “Ülkemizin doğal alanlarının, Milli Parklarının pervasızca yatırımlara açılacak olmasını kabul etmiyoruz. (...) Geçtiği takdirde Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacağız.”


MHP’li Mehmet Şandır: “Bugün dünyada artık büyümenin ve kalkınmanın tanımı değişti. Doğanızı korumadan büyük ve güçlü devlet olamazsınız. Hukukla doğayı koruyamayız, bu bir bilinç ve kültür meselsidir ve sivil toplumun halkı bu yönde uyandırması çok önemlidir.”


MHP’li Seyfettin Yılmaz: “Türkiye korunan alanlar açısından Avrupa'nın çok gerisinde.”


Nasuh Mahruki’nin kanun ile ilgili change.org’da başlattığı kampanyanın metni ise şu şekilde:


Sevgili Dostum, Değerli Yurttaşım,


Ben Nasuh Mahruki, hayatını insan hayatı kurtarmaya adamış, ülkesini her şeyden çok seven ve yaşamı en kutsal hediye kabul eden biriyim. Ülkem için, insan için, insanlık için bugüne dek yaptığım her şeyde, insanı, insan yaşamını, insanın da bir parçası olduğu doğayı merkeze alarak hareket ettim. İnsanın yaşam kalitesini artırırken doğadaki diğer canlıların yaşam hakkını gözetmemiz gerektiğine inandım çünkü biliyorum ki insan ve doğa ayrılmaz bir bütün. 


Ancak görüyorum ki, insanın yaşam kalitesinin sürekli ve düzenli olarak geliştirilebilmesinin en önemli bileşeni olan doğa ve doğal varlıklarımızın korunması ihtiyacıyla hazırlanmış, ancak yıllardır sürüncemede bırakılan, Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Kanunu, ne yazık ki yine ülkemizin bir klasiği olarak, rantı merkeze alan, tümüyle korumadan uzak bir anlayışla tekrar düzenlenmiş bir şekilde, önümüzdeki günlerde TBMM’nin gündemine alınıyor. 


Bunu kabul etmiyorum ve asla razı gelmiyorum. Bütün bunlara seyirci kalırsak ve susarsak, biliyorum ki, sevdiğim her şeyi borçlu olduğum topraklardan yine parçalar kopartılacak. Yol geçecek, maden aranacak diye bir Milli Park, bir Yaban Hayatı Koruma Sahası daha inşaat alanına dönüşecek. Davalar açılmış, kazanılmış ama dinleyen yok. İçindeki canlılarıyla ateşe verilen, belki kel kalan arazi orman dışına çıkar, verir parasını alırım diyenler var. Sularına girdiğim nehirlerin birçoğu HES’ler uğruna canını teslim etti bile. Sessiz dağlarda dahi hesapsız yapılan tesisler, otoyollar, konutlar... Kamuya, hepimize ait kıyılarımız ise upuzun bir beton duvarın arkasında kaldı. Köprü geçecek, liman yapılacak derken balıkların çoğaldıkları alanlar, balık ve elbette kıyı balıkçısı da büyük tehdit altında...


Biliyoruz ki önümüzdeki günlerde bu yasa tasarısı Meclis toplantısına gelecek. Birkaç dikkate alınmayan itirazdan sonra, birkaç el kalkıp “evet kabul edildi” dediğinde, belki basında küçük bir fotoğrafsız haber olduktan sonra, ülkemizin paha biçilmez doğasının üzerindeki son koruma kalkanı da kalkacak. Yasa, tabiatı ve biyoçeşitliliği koruma adı altında, korunanları kullanılır yani yatırım yapılabilir yapabilecek. Bu kararları alırken de kimseye hatta işin önde gelen uzmanlarına dahi danışmayacak, sivil toplum yine her şeyden uzak tutulacak ve ülkemizin doğal ve eşsiz güzellikleri, insanı değil de rantı merkeze alan bir anlayışla yine talan edilecek. Dünyalar güzeli ama talihsiz ülkemde bu filmi daha önce çok gördüm, bir kez daha seyretmeye tahammülüm yok.


Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Kanunu adıyla Meclis gündemine alınan ama içinde ülkemiz doğası için bir felaket senaryosu barındıran bu yasa taslağının Meclis gündeminden çekilmesini istiyorum. İlgili Bakanlıklar, taslağı gerçek bir koruma amacı ve geleceğimize karşı ciddi bir sorumluluk duygusuyla tekrar hazırlamalılar. Uzmanları ve sivil toplum kuruluşlarının uyarılarını dikkatle dinlemeli ve katkılarını almalılar.


Sevgili Dostum, Değerli Yurttaşım, seni kendin için, sevdiklerin için, ülken için, geleceğin için harekete geçmeye ve sana ait olana sahip çıkmaya çağırıyorum. Sana ait olanı, Atalarından sana miras kalanı ve senden de çocuklarına kalacak olanı bugün korumazsan, bu suça ortak olursun. Bunu ne ülkene, ne kendine, ne çocuklarına ne de biricik gezegenimize yapma...


Aşağıdaki metinde, bu yazıyı sana neden yolladığımla ilgili daha açıklayıcı bilgiler bulacaksın. Lütfen bunları okumak için hayatının hızlı temposuna kısa bir mola ver, geleceğimiz için yaşamsal değerde önemi olan bu yasa tasarısına karşı neden böylesine mücadele ettiğimizi daha iyi anlayacaksın.


Bir imzan pek çok şeyi değiştirebilir. Dünü değiştiremeyiz ama yarını koruyabiliriz, korumaya mecburuz...


Ne gidecek başka ülkemiz var, ne de başka gezegenimiz...


Harekete geçmeliyiz, hep birlikte ve hemen şimdi... 


Yoksa hepimiz için çok geç olacak...  


Doğanın güzellikleri yaşamından hiç eksik olmasın.


Sevgilerimle,


Ali Nasuh Mahruki



Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı’nın geçmişi nedir?



Daha önce hazırlanan 5 farklı tasarı şöyle;


- Birinci Tasarı: 2003 yılında yürütülen GEF destekli Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal Kaynak Yönetimi Projesi kapsamında ilk tasarının hazırlanması (STK’ların görüş ve önerileri alınmıştır)


- İkinci Tasarı: 25 Ekim 2010 yılında Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından TBMM’ye ikinci tasarının sevk edilmesi (STK’ların görüş ve önerileri alınmamıştır)


- Üçüncü Tasarı: Aralık 2010-Mart 2010 arasında TBMM Çevre Komisyonu ve Alt Komisyon’da tasarının görüşülmesi, yeni bir tasarının oluşturulması ve 16 Mart 2011’de TBMM Çevre Komisyonu tarafından kabul edilmesi (Kısıtlı bir ortamda da olsa iki STK temsilcisi Alt Komisyon çalışmalarına katılmış ve görüşlerini dile getirmiştir)


- Dördüncü Tasarı: 17 Mayıs 2012 tarihinde Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından hazırlanan son Tasarı’nın Bakanlar Kurulu kararıyla TBMM’ye sevk edilmesi (STK’ların görüş ve önerileri alınmamıştır)


- Beşinci Tasarı: Mayıs-Haziran 2012 arasında TBMM Çevre Komisyonu’nda Tasarı’nın görüşülmesi, yeni bir Tasarı’nın oluşturulması ve 18 Haziran 2012 tarihinde TBMM Çevre Komisyonu tarafından kabul edilmesi (STK temsilcilerinin görüşleri dikkate alınmamış, muhalefet şerhlerine rağmen oy çokluğuyla tasarı kabul edilmiştir. Hâlihazırda gündemde olan tasarıdır.)


17 Mayıs 2012 tarihinde söz konusu Kanun Tasarısı aynı isimle yeniden TBMM gündemine gelmiştir. Ancak, gündeme gelen metin yine 2011 yılında Çevre Komisyonu’nda kabul edilen son metinden farklıdır. Bütün süreç genel anlamıyla değerlendirildiğinde, ülkemizin doğasının korunması için çok önemli düzenlemeler getiren ve toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren Kanun Tasarısı’nın hazırlık sürecinin katılımcılıktan uzak ve yalnızca Bakanlığın bilgisi ve kontrolü dahilinde gerçekleştiği ortaya çıkmaktadır. Bu durum karşısında, 86 ulusal/yerel sivil toplum kuruluşu alarma geçmiştir.



TEMA, hangi maddeye hangi gerekçeyle karşı çıkıyor?



Türkiye Erozyonla Mücadrele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı'nın (TEMA) internet sitesi www.tema.org.tr'de yayınlanan açıklama şöyle; 


Kanun Tasarısı doğa koruma çalışmalarını yönlendirebilecek, doğaya yönelik tehditleri ve çatışmaları (madenler, kentleşme, enerji-HES vb.) giderebilecek içerikten yoksundur. “Koruma” vurgusu çok zayıf ve yetersiz, “kullanma”ya yönelik düzenlemeler ağırlıktadır.


Birçok belirleyici madde ve uygulamayla ilgili kritik hükümler gelecekte hazırlanacak yönetmeliklere bırakılmıştır. Bu durum Kanun Tasarısı’nın temel hedefini ve etkinliğini büyük ölçüde zayıflatmaktadır. 


“Doğal Sit” statüsü ortadan kaldırılmaktadır. Doğal sitler bugün Türkiye'de hala bakir kalmış kıyılara sahip olabilmemizin nedenidir. Bunun yanı sıra HES'ler başta olmak üzere, doğal sit alanlarında gerçekleştirilen ve doğaya zarar veren birçok müdahale, koruma kurulları ve mahkemelerce engellenebilmiştir. 


Tasarı’nın 6.maddesi olan “yeniden değerlendirme” kısmı endişe vericidir. 6. maddenin 1. bendinde “Gerçek veya tüzel kişilerin önerileri ile daha önce belirlenmiş ve ilan edilmiş korunan alanların sınırlarının değiştirilebileceği, kısmen veya tamamen farklı statü kapsamına alınabileceği veya koruma kararlarının kaldırılabileceği”, belirtilmiştir. Ülkemizdeki korunan alanların sayısı, zaten birçok Avrupa ülkesinin ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerle kabul edilen hedeflerin gerisindedir. Ülke yüzölçümünün sadece %4-5’i civarında olan korunan alanlarımızın artırılması gerekirken, bu madde ile mevcut korunan alanlarımız da “korumasız” kalacaktır. Taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler (BM Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, Ramsar Sözleşmesi gibi) ve AB yaklaşımı dikkate alındığında, Türkiye’nin zaten yeni korunan alanlar ilan etmesi ve bunları daha etkili bir şekilde koruması gerekmektedir. Tasarıda geçen “yeniden değerlendirme” adı altında mevcut korunan alanlarımızın dahi koruma güvencesinden mahrum kalması kabul edilemez. 


Tasarı’nın 8. Maddesinde yer alan “üstün kamu yararı” ifadesi son derece muğlâk ve suiistimale açıktır. Üstün kamu yararı adı altında doğal alanlara zarar verebilecek birçok yatırımın önü bu madde ile açılmaktadır. Halk sağlığı ve milli güvenlik gibi kritik konular “üstün kamu yararı” gerekçesi olarak kabul edilebilir. Ancak, 8. maddenin 4. bendinde “çevreye yarar” diye son derece muğlâk ve suiistimale açık bir ifade kullanılmıştır. Çevreye yarar ifadesine dayanarak madencilik, enerji, sanayi, tarım, turizm gibi doğa üzerinde etkiye sahip birçok yatırımın kolaylıkla gerçekleştirilebilmesi mümkün olacaktır. 


Tasarı’nın 9. Maddesinde yer alan “bilgilendirme ve katılım”a dair kısımda, herhangi bir alanda gerçekleştirilecek koruma ve planlama çalışmaları hakkında yöre halkı yalnızca bilgilendirilecektir. Söz konusu maddenin üst başlığı her ne kadar “bilgilendirme ve katılım” olsa da gerçekte yapılacak olan yukarıdan aşağıya bir bilgi verme sürecinden ibarettir. Tasarıya göre yöre halkının karar alma aşamalarında yeri yoktur. Gerçek anlamda katılım olması için bilgilendirme yapılmasının yanı sıra, paydaşların görüşlerinin dinlenmesi, işbirliği ve aktif katılımla karar alma ve uygulama sürecinin “birlikte” şekillendirilmesi gereklidir. 


Tasarı’nın 10. maddesinin 2. bendinde “Korunan alanda işletme yetkisi, kısmen, talepte bulunmaları halinde il özel idarelerine, belediyelere, bu Kanunun amacına uygun faaliyetler yürüten vakıf ve derneklere ilgili bakanın onayı ile devredilebilir veya geri alınabilir” denmektedir. Valiliklere bağlı İl Özel İdaresi’ne yapılan yetki devirlerinin onarılması imkânsız tahribata yol açtığı en son Bolu-Abant Tabiat Parkı örneğinde yaşanmıştır. Korunan alan yönetimi gibi son derece hassas ve dikkatle ele alınması gereken bir sorumluluğun, konunun uzmanı olmayan ve yeterli teknik bilgi birikimine sahip olmayan kurumlarca yerine getirilmesi ciddi ve geri dönüşü olmayan kayıplara neden olabilir. 


2011 yılında TBMM Çevre Komisyonu’nda kabul edilen üçüncü tasarıda yer alan Ulusal Tabiatı Koruma Kurulu, Mahalli Tabiatı Koruma Kurulları ve Tabiatı Koruma Bilim Heyeti mevcut tasarıdan çıkarılmıştır. Tasarı, koruma alanlarıyla ilgili karar süreçlerinin tamamında Bakanlığı tek yetkili kılmaktadır. Sivil toplum kuruluşlarının, akademisyenlerin, yerel yönetimlerin hatta ilgili diğer kamu kurumlarının katılımı göz ardı edilmiştir. 


Tasarının 10. Maddesinde “Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Danışma Kurulu”nun kurulması öngörülmüş ancak, kurulun teşkili, görevi ve ne şekilde işleyeceğiyle ilgili herhangi bir hüküm getirilmemiştir. “Kurulun oluşturulması, çalışmasına dair usul ve esaslar Bakanlıkça belirlenir,” şeklinde bir keyfilik öngörülmüştür. Bu durum çağdaş ve demokratik bir işleyişe uygun olmadığı gibi taraf olduğumuz sözleşmelerin “katılımcılık” ilkesini de göz ardı etmektedir. 


Tasarı’nın 20. maddesinde “Tabii durumuna uygun hale getirilemeyen alanlar buna en yakın yaşama alanına dönüştürülür” ifadesi açık bir biçimde bir alandaki tahribatın meşrulaştırılması ve tahribatın giderilmesi için yapılabilecek rehabilitasyon çalışmalarının zaafa uğratılmasına zemin hazırlamaktadır. “En yakın yaşam alanı” ifadesi bilimsel altlıktan yoksundur ve tam anlamıyla ne kast edildiği açık değildir. 


Tasarı’nın 29. Maddesinde “bu Kanun kapsamında giren alanlarda 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’na göre kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgesi ve turizm merkezi olarak ilan edilecek yerler için Bakanlığı uygun görüşü alınır” denilmektedir. Bu madde ile zaten ülke yüzölçümümüzün ancak %4-5’ini kaplayan korunan alanların “turizm teşvik” adı altında yapılaşmaya ve diğer insan kullanımlarına açılması mümkün kılınmıştır. 


Tasarı’nın 57. Maddesinde “9.8.1983 tarihli ve 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır” ifadesi yer almaktadır. 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu, ülkemizde doğa koruma konusundaki en önemli yasal düzenlemelerden bir tanesidir. Tasarı’da korunan alan statülerinden biri olarak “milli park” statüsü yer almasına rağmen, bu alanların hangi usul ve esaslara göre yönetileceği, korunacağı belirsizdir. Milli Parklar Kanunu’nun bu Tasarı ile birlikte yürürlükten kaldırılması hâlihazırda zaten ciddi baskılarla karşı karşıya kalan Milli Parklarımızı olumsuz biçimde etkileyecektir. Özellikle, son dönemde sayıları hızla artan HESlere karşı açılan davalarda Milli Parklar Kanunu önemli bir dayanaktır ve bu düzenlemeyle beraber bu dayanak ortadan kaldırılmaktadır. Bakanlığın bu Tasarı yasalaştıktan sonra çıkarmayı planladığı yönetmeliklerin kamuoyu ve ilgili STK’larca önceden bilinmesi ve müdahale edilmesi mümkün olmayacağı için Milli Parklarımızı nasıl bir sürecin beklediği endişe uyandırmaktadır."


Belgrad Ormanları’na da rezidans dikilebilecek mi?


Belgrad Ormanı Manyas Gölü ve tüm milli parkları imara açacak tasarı bu hafta TBMM’de oylanacak. 

Vatan Gazetesi'nde 04 Haziran 2013 Salı günü Gülümhan Gülten imzasıyla yayımlanan habere göre; Belgrad Ormanı, Manyas Gölü gibi Milli Parkların imara açılmasına olanak sağlayacak ve bu nedenle 113 sivil toplum örgütünün büyük tepki gösterdiği Tabiat Kanun Tasarısı, tüm itirazlara rağmen Meclis Genel Kurulu gündemine alındı. Tasarının Çarşamba ve Perşembe günleri görüşülmesi bekleniyor. TEMA, TMMOB da dahil 113 sivil toplum kuruluşunun biraraya gelerek ‘Tabiat Kanunu İzleme Girişimi’ adıyla başlattığı hareket, yasa tasarısının Meclis’te bu hafta oylanacak olmasına ‘Tarihi bir hata olur’ yorumunu yapıyor. Söz konusu tasarının Meclis Komisyonu’nda kabul edildiğini ve Genel Kurul’a gelerek yasalaşacağını VATAN geçtiğimiz günlerde duyurmuştu. Tabiat Kanun Tasarısı doğal alanlardaki korumayı kaldırdığı ve kıyılar ile ormanlar başta olmak üzere doğal alanları ve sit alanlarını yatırımlara açtığı için sert şekilde eleştiriliyor. Tasarının bu haliyle yasalaşması durumunda ormanların, sulak alanların ve kıyıların ‘üstün kamu yararı’ gerekçesiyle kurban edileceği belirtiliyor.


3 yıldır bekliyordu


Tasarıda yer alan düzenlemelerle, Belgrad Ormanı içine rezidans kurulması, Manyas Gölü Kuş Cenneti’nin havaalanına dönüştürülmesi gibi, halen yasal olarak imkansız görünen adımların atılması mümkün olabilecek. 2010 yılından bu yana Meclis’te bulunan ve doğal alanların talanına izin veren Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı, Meclis’in kapanmasına 27 gün kala Genel Kurul gündemine alındı. Bu hafta bazı vakıf üniversitelerinin kuruluşuyla ilgili görüşmelerin ardından Genel Kurul’da sözkonusu yasa tasarısı görüşülecek.


Turizmi teşvik adı altında


Defalarca değişen ve her düzenlemesi büyük tartışmalara neden olan tasarı, Çevre Komisyonu’nda kabul edildiği haliyle Genel Kurul’da oylanacak. Tasarı halen çeşitli yasalarla koruma altına alınmış olan kıyılar ve ormanlar başta olmak üzere sit alanları gibi “doğal alanlardaki” korumayı kaldırıp, bu alanları yatırımlara açarken, koruma alanlarıyla ilgili kararlarda Orman ve Su İşleri Bakanlığı tek yetkili kılıyor.


Tabiat Kanunu Tasarısı


Ayrıca Tasarı ‘turizm teşvik’ kapsamında kıyılarda fabrika, santral kurulmasına zemin hazırlıyor. Tasarı’nın 29. maddesinde, “Bu kanun kapsamına giren alanlarda 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’na göre kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgesi ve turizm merkezi olarak ilan edilecek yerler için bakanlığın uygun görüşü alınır” deniliyor. Bununla zaten ülke yüzölçümünün ancak yüzde 4-5’ini kaplayan korunan alanların “turizm teşvik” adı altında yapılaşmaya ve kullanıma açılması mümkün olacak.


Eleştirilere kulak tıkandı


Tabiat Kanun Tasarısı’na karşı biraraya gelen STKlarca oluşturulan “Tabiat Kanunu İzleme Girişimi” defalarca uyarıda bulundu. Ancak 113 sivil toplum kuruluşunun endişesi kanun hazırlanırken dikkate alınmadı. Tasarıyla ilgili eleştiriler sadece ülke içinden gelmiyor. Sivil toplum kuruluşlarının eleştirilerinin benzeri, AB tarafından da ifade edilmişti. Avrupa Komisyonu’nun 9 Kasım 2010 tarihinde yayınladığı Türkiye İlerleme Raporu’nda söz konusu Tasarı, ‘endişe yaratan’ bir düzenleme olarak yer almıştı. Ancak tasarı aynı maddelerle Meclis Komisyonu’ndan geçmişti.


Tabiat parkları valilere teslim


Tasarının 10. maddesinin 2. bendinde “Korunan alanda işletme yetkisi, kısmen, talepte bulunmaları halinde il özel idarelerine, belediyelere, bu Kanunun amacına uygun faaliyetler yürüten vakıf ve derneklere ilgili bakanın onayı ile devredilebilir veya geri alınabilir” deniliyor. Valiliklere bağlı İl Özel İdaresi’ne yapılan “yetki devirlerinin” onarılması imkansız tahribata yol açtığı en son Bolu-Abant Tabiat Parkı örneğinde yaşanmıştı.


Tasarı’nın 20’nci Maddesi’nde, “Tabii durumuna uygun hale getirilemeyen alanlar buna en yakın yaşama alanına dönüştürülür” ifadesi endişe yaratıyor.


“En yakın yaşam alanı” ifadesiyle tasarının nasıl bir bilimsel tarif yaptığı ve tam anlamıyla ne kast ettiği belirsiz bulunuyor.


Milli Park kalkanı artık olmayacak


Bugüne kadar doğal alanlarda kurulacak HES’leri engelleyen ‘milli park kalkanı’ da kaldırılıyor. Tasarıda, “9.8.1983 tarihli ve 2873 sayılı ‘Milli Parklar Kanunu’ yürürlükten kaldırılmıştır” ifadesi yer alıyor.


Milli Parklar Kanunu’nun bu tasarı ile birlikte yürürlükten kaldırılması, HES’lere vize anlamına geliyor. Tasarı’nın 8. Maddesi’nde yer alan “üstün kamu yararı” ifadesi “muğlak ve suistimale açık” bulunuyor. Halk sağlığı ve milli güvenlik gibi kritik konuların “üstün kamu yararı” gerekçesi olarak kabul edilebileceği ancak 8. Maddenin 4. bendinde “çevreye yarar” şeklinde son derece muğlak ve suistimale açık bir ifade kullanıldığı vurgulanıyor.


Yasa tasarını rafa mı kalktı? 


Meclis, VATAN’ın gündeme getirdiği ve teorik olarak milli parklara rezidans yapılmasının bile önünü açaçak Tabiat Kanun Tasarısı’nın görüşülmesini erteledi. 05 Haziran 2013 tarihli Vatan Gazetesi'nde Gülümhan Gülten imzalı habere göre; kamuoyundan tepki gelince tasarı rafa kalktı

Belgrad Ormanı, Manyas Gölü gibi milli parkların imara açılmasına olanak sağlayacak olan ve dün VATAN’ın gündeme getirdiği Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı’nın Meclis’te bugün başlayacak yasalaşma süreci, gelen tepkiler üzerine ileri bir tarihe ertelendi. Genel Kurul’da söz konusu tasarı yerine çeşitli uluslararası sözleşmelerin görüşülmesi benimsendi.


Tartışmalı tasarının ne zaman görüşüleceği ya da rafa kaldırılıp kaldırılmayacağı ise henüz belli değil.


Rahmet okutacak!


121 sivil toplum kuruluşunun biraraya gelerek oluşturduğu “Tabiat Kanunu İzleme Girişimi”, “Yaşam alanlarımıza rahmet okutacak” şeklinde yorumladığı böyle bir tasarının 5 Haziran Çevre Günü’nde gündemde olmasının ayrıca üzücü olduğunu, ertelenmesinin yeniden ele alınması için bir fırsat olabileceğini belirtti


Girişim, “Tasarının TBMM’de görüşülerek onaylanacak olması yüzünden endişelerimiz sonsuz. 2010 yılından itibaren verdiğimiz mücadelenin ve önerilerimizin dikkate alınmamasından ötürü üzgünüz. Kanun yüzünden ülkemizdeki orman alanları, sulak alanlar, kıyılar ve bütün diğer doğal alanlar geri dönüşü olmayacak tahribatlara karşı savunmasız kalacak” değerlendirmesi yaptı.


Kesinlikle rıza göstermeyiz


Tasarının Milli Parkları imara açtığı iddialarının doğru olmadığını belirten Orman ve Su İşleri Bakanlığı, tasarıyı şöyle savundu: “Turizm gelişme bölgelerinin ‘bakanlığın görüşüne’ bağlanması koruma açısından önemli bir tedbirdir. Ekolojik etki değerlendirmesi ile proje ve yatırımların doğaya etkisi ölçülerek karar verilecektir. ‘Yetki devri’ etkin koruma için dünyanın tercih ettiği bir yöntemdir. Tasarıdaki pek çok husus AB müktesebatının da gereğidir.” Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ise, “Gezi Parkı’yla ve oradaki şikayetlerle ilgili, yeni kanun aynı kapsamda ise buna kesinlikle rıza göstermeyeceğimizi bilmenizi isterim. Bize düşen sadece Meclis’i değil, kamuoyunu da aydınlatma görevidir” dedi.


Yatırıma açılabilecek


- Tasarıyla doğal SİT statüsü kalkıyor, birçok alan mevcut koruma statüsünü kaybedecek.


- “Tasarıda, “üstün kamu yararı” gerekçe gösterilerek korunan alanlarda her türlü yatırıma izin verilmesine ilişkin düzenleme bulunuyor. “Üstün kamu yararı” ise açıkça tanımlanmamış. Örneğin bir otoyol, milli park veya parkı doğrudan etkileyecek bölgede yapılabilecek. 


- Milli Parklar Kanunu’nun yürürlükten kaldırılması zaten ciddi baskılarla karşı karşıya kalan milli park alanlarını olumsuz etkileyecek. 40 tane milli parkın geleceğinin ne olacağı bu tasarıya göre belli değil.


- Alanların statülerinin değiştirilmesine İğneada Longozu, Yumurtalık Lagünü ve Sultansazlığı örnek veriliyor. Bu koruma alanları en sıkı koruma statüsüne sahipken, daha gevşek bir statü olan milli parka dönüştürülmüştü. Böylece yatırımların önü açılmıştı.